KELEBEKLER
Sahilde oturan yalnız bir adam etrafında uçan bir kelebeği kovaladı. Her şey böyle başlamıştı çünkü , kelebekler uçamazdı istediği gibi. Deniz önce adamı daha sonra kelebeği sarp kayalara savurdu. Kelebeği kovaladığını sanan adam dizlerinin üzerine çöktü ve tek solukta yitirdi tüm keşkelerini avuç içlerindeki yaralara bakarak.
Halbuki açsa ellerini
ve kaldırsa kollarını sonsuz , bir kelebek iyileştirmez miydi onca kesiği ?
Kelebeklerde öper , adam habersiz.
Üşüdü adam , kalktı
çöktüğü yerden. Kelebek çoktan ölümü beklemeye başladı tutunduğu kum taneleri
üzerinde. Üşümek eksilmektir biraz , dedi içinden.
Adam uslanmaz
dertlerle boğuşuyormuş. Bu yüzden kovalamış kelebeği. Hiçbir güzelliğe tahammül
edemezmiş. Bu sokak böyle kırmış bu adamın kalemini. Tüm siyahlar bir araya
gelirse yeni bir renk yaratabilir mi diye soruyor kadınlar , erkekler gecikmeden
yanıtlıyor ; tüm siyahlar bir araya gelirse karanlık katleder yeni doğan
renkleri. Kadınlar önce koşuyor , kaçıyor. Çarpıyor biri duvara , çarpıyor
beride ki , bir adama. İçlerinden biri bağırıyor avazı çıktığı ve sesi
tellerini terk edene kadar , hiçbir kelebek istenmiyor , bu ütopyada !
Ahmak kelebek !
Bu mezar kaç kişilik
diye düşündü adam. ?!
Annem , fesleğenler ,
kadınlar. Yaşamaya dair ne varsa girmiş yedi kat yerkürenin dibine. Kelebek
geldi aklına. Ne zaman ağlasa bir kelebek çizermiş ufacıkken duvarlara. 20 yıl
geçmiş aradan ne zaman ağlasa bir kelebek çıkıyor göz pınarlarından. Hafif
nemli topraktan çekti yüzünü ve kelebeğin peşinden gitti adam. Ne vardı ?
Herkes bir şeylerin esiri değil miydi , herkesin korkuları , pişmanlıkları ve
ketenden yapılmış çocuklukları yok muydu sanki ? Bir kelebek bir ömürle
özdeşemez biliyorum ama yüzüme benziyor benim. Aynada gördüğüm çizgilere. Ben
bir kelebek çizdim bir yerlere artık kaderim uçarı bir hergele.
Ne önemi vardı , iki
kol , iki bacağın. Ne kadar yer edindik ki dedi adamın teki.
Hak verdi bizimki.
Devam etti adamın teki, güzellikler unutulacak kadar mazi mi ? Siyah beyaz
fotoğraflara kadar dayanır mı tarihi ? Şayet öyleyse. Dar gelecek bir döşek.
Çünkü neleri gördü,
ihanetleri ve derin uykuların dinginliğini. Dinleyin , siyaha henüz doyamamış
kadınlar ; burası kendilerinden başka hiç kimseyi sevmeyen , yiğit duruşlarının
altındaki yıkıntıları görmezden gelen ve kelebeklerin öpüşünden habersiz
adamların ülkesi !
Buraya hiçbir kelebek
giremez. Şair öldüren sokağı tarihinde hiç şahit olmadığı bir şey yaşıyor tam
bu zaman. Kırmızılar içinde bir kadın geliyor koşar adım. Ben bu telaşlara bir
soluk , döşeklere gül kokusuyla beyaz bir ten oldum, diyor kadın. Delirmiştir
diyor sağdan soldan birileri. Ben kelebeğim , inanmıyorlar.
Adam gözlerine
dokunuyor , yaşlarını siliyor hafifçe. Kırmızı birden zifirileşip karanlığa
dönüyor. Anlıyor adam, inanmıyor ama. İnançsızlık bir çağ hastalığı çünkü. Bir
kelebek ısrarlar ömrünü , benim cevherimi aramakla geçirmek istiyor.
Bir hışımla fırlıyor
yerinden, kayalıklara gidiyor. Dizlerine çöküyor , annesi , fesleğenler ve
kadınlar için ağlıyor. Hıçkırıkları kırgın çocukluğuna karışıyor. Yaşlı
gözlerini silmeyecek. Ona en çok zarar vereni bekliyor adam.
Kırmızı kelebek ,
yavaş ama telaşla konuyor adamın minicik burnuna. Tüm kin, tüm öfke iki
kanadına yükleniyor kırmızının.
Adam susmuyor , daha
fazla , daha fazla. Kelebek yalpalasada sıkı sıkıya tutunuyor burnuna. Adam
içindeki zehri akıtamıyor. İki avcunun arasına alıyor kelebeği.
Kapıyor avuçlarını ,
kenetliyor parmaklarını.
Yorumlar
Yorum Gönder